"Neden kamp" diye soranlar için hikâyeye en baştan başlamak gerekiyor sanırım çünkü kimse sizi alıp pat diye ormana bırakıp kaçmıyor sonuçta orada öğrenmiyorsunuz her şeyi ama mutlaka bir başlangıç noktanız olmalı. Merak ediyor olmalısınız ya da sizi tutup kolunuzdan sürükleyen birileri olmalı. Daha önceki tatilleriniz nasıldı bilemem ama ben bir turizm öğrencisi olarak bize ağırlıklı olarak oteller ve pansiyonlar öğretildiği için hangi otel hangi destinasyon hepsini ezberlettiler ve elimle koymuş gibi gezebiliyordum. Nitekim çıktığım tatillerde çalıştığım acente aracılığıyla yine otellerde geçiyordu, çünkü tüketici toplum yapısında parayı bir kere verelim bir daha başımız ağrımasın ılık var. Otele girerken peşin peşin bütün parayı veriyorsunuz ve içeride her saat isteğinize göre bir şeyler bulabiliyorsunuz tabi gittiğiniz otele göre ve verdiğiniz paraya göre değişiyor ama kamp hayati benim de ilk baslarda "aman be dağ başında ne işimiz var her şeye ayrı ayrı para verince ne gerek var" seklinde oluyordu ama meselenin para olmadığını otellerde yüzlerce insan içinde huzuru bulamadığımı doğayla tanıştığımda fark ettim. Bizim ülkemizde de oldukça yaygınlaşan ultra her şey dahiller çoğaldıkça ve çocuk tabir edilen 12-13 yaşında ki tosuncukların bedava kabul edildikleri beton yığınlarından asla ve asla huzur bulamadığımı fark ettim. Bu oteller için bir parantez açayım.Butik 8-10 odalı dünya tatlısı işletmecileri tenzih ediyorum. Onlar gerçekten geçimini sağlamak ve gelen misafirlerinin gönlünü hoş tutmak için ellerinden gelen her şeyi sonuna kadar yapıyorlar. Konumuza geri dönelim tüm bu anlattığım hengameden uzaklaşmamın sebebi çok geç saatte yattığım ve erkenden de dinlenmiş olarak uyandığım çadırımın içinde fermuarı açmadan önce dinlediğim kuş sesleri sayesinde iyi ki gelmişim dediğim kamptı, işte bu yüzden neden kamp demeden önce gerçekten tatil mi yapıyorsunuz yoksa sadece yılın belli zamanlarında gitmiş olmak için mi oradasınız ona bir karar vermelisiniz.
Başınızı kaldırın kendinizi bir çam ormanında sırtınızı ağaca yaslamış , ince bir esintiyle rahatlarken hayal edin. Ağaçlarız rüzgar da çıkarttıkları sesleri duyun. Güneş battığında ateşin başına geçin , kalabalıkla sohbet edin , karanlık ormandan gelen sesleri dinleyin.Şimdilerde her fırsatta bu etkinliklere katılmaya etkinliği kaçırırsam da alıp başımı bilmediğim yerlere gitmeye bayılıyorum.
Derdim şu ki benim için birileri plan program yapmasın. Böyle söyleyince gittiğim etkinliklerde belirli bir program yok mu sanki diyenler olacaktır. Bundan bahsetmiyorum tabi ki 4 duvar arasında o açık büfeden bu açık büfeye koşan bir grubun içinde olmaktansa tüm gün yoga yapacağız desinler koşarak giderim. Yoga yapmayı da bilmem o ayrı tabi. Ormanda yürüyüşe çıkıp kendimi kaybedene kadar yürüdükten sonra bir ağaç altında dinlenip gittiğim yolun bambaşka yönünde geri çadırıma dönmek en iyisi. Genelde çok kalabalık etkinliklere katılmasam da kalabalık olanların kötü olduğu ya da kotu olduğunu düşündüğüm için değil tarihleri tutturamadığım için.
Kalabalık kamp etkinliklerini daha çok seviyorum sizin gibi doğayı sevenlerin geldiği bir yeri hayal edin hiç tanımadığınız ve bir daha da belki hiç karşılaşamayacağınız insanlarla ateşin başında battaniyenize sarılıp sohbet ettiğinizi, kahkahalar attığınızı, güneşi selamladığınızı, sabah kahvaltıda hep beraber hazırlık yaptığınızı ve dağılırken tüm dağınıklığı birlikte topladığınızı. Bunların hiçbirini 4 duvar arasında bulamazsınız.
Kim ne derse desin geldiğimiz yere toprak ana ya hasret yaşıyoruz şehirlerde koyu bir gurultu içende sadece is telaşı içinde ama hiç bakmıyoruz neye ihtiyacımız var. Oysa ki kendimize, iç huzurumuza, rahatlamaya, özgürlüğe ihtiyacımız var ve insanoğlu kendine vakit ayıramadığında çok erken yaslanıyor ve bitiyor çünkü psikolojisi onu sadece çalışmaya, çalışmaya ve daha çok çalışmaya yönlendiriyor daha çok kazanmalı en zengin o olmalı. Yasadığımız bu topraklarda halimiz ortada ve ben sadece borçsuz olmanın en büyük zenginlik olduğuna inanan biriyim ama gelecek kaygılarınız sizi her sabah 7'de kalkmaya aksamları mesai yamaya ve eve bir poşet gibi gelmeye itiyor. İhtiyacınız olan bulmak için asla kendinize ayırabileceğiniz bir zamanınız yok. Kaldırın kafanızı kendinizi, sevdiklerinizi ihmal etmeyin ve yağmurun kokusunu takip edin o sizi aradığınız yere götürecek.
Orada görüşüz.
Gak!