- "Gezmeyi, bir gezgin ruhuyla bakıp gördüğüm dünyayı kapılara benzetirim hep.."
Yolun iki tarafındaki ağaçlar rüzgardan inliyor ve gökyüzünde bulutlar, büyük bir hızla koşup gidiyordu. Az ilerideki siyah ve kayalık tepeler henüz biraz aydınlıktı ve onlara sürünüp geçen bulutlar sanki buralarda kendilerinden parça bırakıyorlardı. İnsanlar çadırlarını toplamış gidiyor, geride bir tek ben kalıyordum. Yaşamak için sarfettiginiz mücadeleyi geride bırakarak keşif evresine geçerseniz beni daha iyi anlayacaksınız, buna eminim.
Gecenin karanlığında "Napıyorsun?" diyor biri
"Git!" diyorum çok asi olmadan.
"Gülmeyi, ağlamayı hatta yaşamayı unutturuyor bana başka yerlerde durmam."
Gece, sanki çok yanlış yaşanmış bir hayat düzenine sahip olduğumuzu vuruyor yüzümüze.
Gecenin karanlığında "Napıyorsun?" diyor biri
"Git!" diyorum çok asi olmadan.
"Gülmeyi, ağlamayı hatta yaşamayı unutturuyor bana başka yerlerde durmam."
Gece, sanki çok yanlış yaşanmış bir hayat düzenine sahip olduğumuzu vuruyor yüzümüze.
"Sen.." diye sesleniyor yan çadırdan kampçı kadın
"Delisin!"
Biraz deli, fazlasıyla tecrübeli tavırlarında hafif bir soru isareti sezinliyorum.
"Biliyorum!" diyorum gülerek.
"Delisin!"
Biraz deli, fazlasıyla tecrübeli tavırlarında hafif bir soru isareti sezinliyorum.
"Biliyorum!" diyorum gülerek.
Korkmaya, kaybolmaya ve içsel benliğinize ulaşmak adına mücadele etmeye varsanız tuhaf bir huzur kaplar içinizi. İşte bu, dünyadaki tüm insanların gezmekle ilgili olan bütün fantezilerini körükleyen gizli bir hazinedir.
Gece yaklaşırken sahilde iniyorum. Hafif esintili havada gözlerimi kısarak çakıl taşlarından ufak bir dağ yapıyor, gözüme kestirdigim farklı taşlardan taşıyabileceğim kadarını ceplerime dolduruyorum hazine bulmuş edasıyla. Hiçbir saat aralığında programım yok. Hiçbirşeye ihtiyacımız olmadığını düşünüyor, bu duygunun getirdiği herseyi sanki insanlığa olan borcummuş gibi karşılaştığım herkese anlatmam gerektiğini düşünmeden edemiyorum. Bunun gezgin ruhuyla mı yoksa daha yüce bir hisle mi ilgili oldugunu ayırt edemiyorum. Çokta umurumda olmayan bu sorularla cebelleşirken emin oldugum tek şey, sırtımdaki iki üç parça eşyayla dünyayı dolaşmanın duygusu içimde dolup taşan bir tutkuya dönüşmesine sebep olduğu. Yolda, benim gibi insanları görünce sevecen tavırlarla selamlaşmamızda bu yüzden sanırım.
Gece yaklaşırken sahilde iniyorum. Hafif esintili havada gözlerimi kısarak çakıl taşlarından ufak bir dağ yapıyor, gözüme kestirdigim farklı taşlardan taşıyabileceğim kadarını ceplerime dolduruyorum hazine bulmuş edasıyla. Hiçbir saat aralığında programım yok. Hiçbirşeye ihtiyacımız olmadığını düşünüyor, bu duygunun getirdiği herseyi sanki insanlığa olan borcummuş gibi karşılaştığım herkese anlatmam gerektiğini düşünmeden edemiyorum. Bunun gezgin ruhuyla mı yoksa daha yüce bir hisle mi ilgili oldugunu ayırt edemiyorum. Çokta umurumda olmayan bu sorularla cebelleşirken emin oldugum tek şey, sırtımdaki iki üç parça eşyayla dünyayı dolaşmanın duygusu içimde dolup taşan bir tutkuya dönüşmesine sebep olduğu. Yolda, benim gibi insanları görünce sevecen tavırlarla selamlaşmamızda bu yüzden sanırım.
"Boku yedim ben." diyorum içimden.
"Nasıl geri döneceğim?"
"Şehir.." diyor kampçı kadın iç çekerek.
Susuyoruz.
"Nasıl geri döneceğim?"
"Şehir.." diyor kampçı kadın iç çekerek.
Susuyoruz.
Cümlenin devamını getiremeyeceğinden emin oldugum bir gecede oldugumuzun farkındayım çünkü. Aylardır orada, çadırıyla tek başına yaşadıgını hatırlayarak yüzüne dikkatle bakıyorum kadının. Oldukça yaşlı, hayatın çemberinden geçmişcesine küçümser halleriyle burnu havada bakışlarının arasında biraz yıpranmışlık seziyorum. Gecenin karanlığında çadırın içinden parlayan gözlerinde hafif bir muzurluk var. Gerçekten deli oldugunun farkındayım. Biranda saygılı bir tavırla gülümser gibi yapıyorum yıldızlara dönerek. Gece, yüzlerce düşünce arasından sıyrılarak birer yıldız seçiyoruz kendimize. Gölgelerden geçiyor, kötülüklerden arınıyoruz. Gecenin ilerleyen saatlerinde Gül ablanın yanından biraz uzaklaşıp ufak bir gezintiye çıkıyorum. Az ötedeki ormanın içine doğru biraz ilerleyince ufak bir ışık görüyorum. Ateşin sıcaklığını hissetmiş gibi aynı yöne doğru ilerleyince tanıdığım insanlarla karşılaşmısım hissine kapılıyorum. Herkesin ihtiyacı olan ufak bir ışık, biraz erzak ve gökyüzü. İste bu sey içimize işlediğinden birgün sehre dönmekten vazgeçeceğim günü iple çektiğimi farkediyorum.
Birçoğumuz içimizdeki bizle bunu asla konuşmuyoruz. Fakat asıl gerceklik doğada. Şehirden biraz uzaklaştığınızda yapay ışıklar arasından asıl parlaklığı seçebiliyorsunuz. Bunu Gül abla'nın gözlerindeki ışığı, ateşin içindeki parıltılarla aynı oldugunu farkedince anlıyorum. Eminim sizde böyle gecelerde doğada kamp yapma şansını bulduysanız, kendi ışığınızın peşine çoktan düşmüş olmalısınız. İşte o yüzden doğayı seç, ay ışığının izlerini takip et ve güneşle birleşimine tanık ol gibi ufak notlarımla güne bir yeni tecrübe daha ekliyorum.
Birçoğumuz içimizdeki bizle bunu asla konuşmuyoruz. Fakat asıl gerceklik doğada. Şehirden biraz uzaklaştığınızda yapay ışıklar arasından asıl parlaklığı seçebiliyorsunuz. Bunu Gül abla'nın gözlerindeki ışığı, ateşin içindeki parıltılarla aynı oldugunu farkedince anlıyorum. Eminim sizde böyle gecelerde doğada kamp yapma şansını bulduysanız, kendi ışığınızın peşine çoktan düşmüş olmalısınız. İşte o yüzden doğayı seç, ay ışığının izlerini takip et ve güneşle birleşimine tanık ol gibi ufak notlarımla güne bir yeni tecrübe daha ekliyorum.
0 yorum